Yabancı Medya Demokratikleşmeyi Nereden Görüyor?
Yabancı Medya Demokratikleşmeyi Nereden Görüyor?


Yabancı Medya Demokratiklesmeyi Nereden Görüyor?

Bazı durumlar vardır ki asla bir arada düsünemezsiniz.
Yabancı düsmanlıgı, Batı karsıtlıgı, AB ve ABD husumeti ile bilinen, bilinmekle kalmayıp her haberinde, her köse yazısında bu özelligini iftiharla gözlere sokan, dahası bu düsmanlıgı yegâne kimligi haline getiren gazeteler ile düsmanlık besledigi ülkelerden yayın yapan gazete ve dergilerin bir araya gelmesi de sanırım bu sınıftandır. Ama pek çok konuda oldugu gibi bu konuda da son zamanlarda enteresan seyler oluyor.
Türk medyasının en sagında ve en solunda yer almalarına ragmen ortak özellikleri askerî vesayetçi Kemalist düzenin korunması ile birlikte ABD, AB ve genel olarak Batı düsmanlıgı olan gazetelerde Newsweek, The Economist ve benzeri etkili Batılı gazetelerde yer alan haber ve yorumların tercümesinden geçilmiyor.
Mesela, yabancı düsmanlıgı ve Batı karsıtlıgını körükleme sampiyonu Yeniçag'ın pazartesi günü okurlarına manset olarak duyurdugu haber Türkiye hakkında Newsweek dergisinde çıkan bir haber analizin tercümesinden baskası degildi. Newsweek'in Owen Matthews imzasıyla yayınladıgı "General Basbug's Arrest Underscores Growing Civilian Power in Turkey" baslıklı haber analizi, Yeniçag'ın birinci sayfa mansetinde kocaman puntolarla "Erdogan rövans alıyor" seklinde kendisine yer bulmustu. Geçmisleri ideolojik asırı saga ve sola dayanmakla birlikte bugün ırkçı, fasist ve içe kapanmacı özellikleri ile bilinen türedi ulusalcılık ideolojisiyle kendilerini tanımlayan bu gazetelerin sorunlu duruslarında herhangi bir degisiklik olmadıgına göre, degisikligi sanırım Newsweek ve The Economist'in, daha dogrusu bu dergilere haber ve analiz yazan isimlerin Türkiye'deki gelismeleri algılayıs ve yorumlayıs tarzlarında aramak gerekiyor.
Oldum olası Türkiye'de demokrasinin gelismesi, askerî vesayetçi statükonun kırılarak ülke sorunlarında ve Türkiye'nin komsularıyla olan sorunlarının çözümünde sivillerin etkin olması çizgisinde yayın yapan Batılı medya organlarının son dönemde, büyük güçlüklerle de olsa sivil iktidarın güç kazanması karsısında müdahaleci ordu merkezli eski statükocu güçlerin hamiligine ve promosyonuna niçin soyunma ihtiyacı duydugunu dogrusu anlamakta güçlük çekiyorum. 12 Haziran 2011 seçimleri öncesinde statükocu CHP'ye oy isteyecek kadar bu garip tavrını ileri götüren The Economist'in, halkın neden AKP'ye yüzde 50 oy verdigini umarım editörleri de geregince anlayabilmistir. Buradaki amacım tabi ki yabancı olan her seye düsman hastalıklı ulusalcı çevreler gibi içe kapanmacı bir Türkiye'yi savunmak ya da ülke sınırları içerisinde yapılan yanlısların sadece Türkiye'yi ilgilendirdigini ve bunlara dair yabancı medya ve kesimlerin hiçbir söz hakkı bulunmadıgı söylemek degil. Tam tersine sınırların giderek anlamsızlastıgı, milletlerin pek çok açıdan birbirine entegre oldugu bir küresellesme sürecinde herhangi bir ülkede yasanan bir sorunun tüm insanlıgı ilgilendirdigini düsünüyorum.
TÜRKİYE'NİN SORUNLARINI DOGRU OKUMAK
Sanırım bu noktadaki asıl sorun da Türkiye'deki gelismelerle ilgili sorun olarak görülen seyin konuya vakıf olmayan yabancı çevreler ve yayın organları tarafından ne kadar dogru anlasılabildigi üzerinde dügümleniyor. AKP hükümetinin her seyi yerli yerince ve dogru yaptıgı kanaatinde elbette degilim. Ancak kısa cumhuriyet tarihinde özenle zayıf bırakılmıs demokrasisi sık sık askerî darbelerle kesintiye ugratılmıs bir ülkede, ordu odaklı suç yapılanmaları ve derin devlet çeteleriyle ilk kez girisilen ölüm-kalım mücadelesinde demokrasi havarisi Batılı dostlarımızın, askerî cuntaların hayatın her alanına yayılmıs etkin uzantılarının giristigi yalan ve kara propagandaya boyun egmek yerine isin aslının ne oldugunun pesine düsmelerini beklemek sanırım hakkımız.
Sorunlu Terörle Mücadele Kanunu, uzun tutukluluk süreleri, pek çok ciddi reforma ragmen yargıya hâkim olan arkaik zihniyetin önemli ölçüde yerli yerinde durması gibi sorunlar elbette devam ediyor. Ama tüm bu sorunlara ragmen Türkiye'nin kendi halkını olusturan dini ve etnik gruplara karsı giristigi karanlık olaylarla dolu yakın geçmisiyle de ancak bu dönemde yüzlesebilme cesaretini gösterdigini gözlerden ırak tutmamak gerekiyor. Bu yüzlesmenin askerî vesayetin kırılma süreciyle ilgisi olmadıgını söyleyebilmek için Türkiye'nin gerçeklerini hiç bilmemek gerekiyor. Basbug'un tutuklanmasını da bundan baska bir çerçevede degerlendirmek yanlıs olacaktır.
Görevde bulundugu dönemde bütün komutanlarını arkasına alarak, savas gemilerinin güvertesinde öfke dolu konusmalar yaparak halkını tehdit etme densizliginde bulunmus, masum insanları terör suçlusu gibi göstererek toplu tutuklamalar yapılması konusunda komplolar kurulmasına çanak tutmus, bu komploların desifre olmasıyla komutası altındaki sanıkların sorusturulmaması ve yargılanmaması için elinden gelen her türlü hukuksuzlugu yapmıs bir genelkurmay baskanına merhamet göstermek yerine, Batı basınından beklenen bir silahlı bürokratın hukukun kendisine tanıdıgı sınırları asma cüretini kendisinde nasıl buldugunu sorgulamak olmalıdır. Bu anti-demokratik cüretkârlıgı anlayabilmenin en iyi yolunun da yasanan olaylara ve süreçlere neo-con Eric Edelman'ın vizöründen bakmak oldugunu ise hiç sanmıyorum.
Kendi ülkelerindeki kâmil demokrasinin ve genis fikir özgürlügünün sagladıgı verimli zemin sayesinde geliserek dünya çapında saygın yayın organları haline gelen söz konusu Batılı gazete ve dergilere su basit sorunun cevabını samimiyetle aramasını buradan salık veriyorum: Neden son dönemdeki yayınları daha ziyade baskın karakterleri bu ülkede demokratiklesmenin önünde durmak ve askerî vesayet sistemini ayakta tutmaya çabalamak olan gazete, TV ve gazetecilerin kullanabilecekleri bir malzeme niteliginde oluyor. Bir de sunu bana söylesinler bir zahmet, ABD ve hangi Avrupa demokrasisinde ellerinde silah bulunan güvenlik bürokrasisinin sivillerin isi olan siyasi konulara burnunu sokmalarına müsaade ediliyor? Kendilerinin asla müsaade etmeyecekleri bir seye Türkiye halkının ve yaralı Türk demokrasisinin müsamaga göstermesini nasıl bekleyebiliyorlar? Yoksa Türkiye'yi kendilerinin tüm konforunu yasadıkları demokrasiye ve özgürlüklere layık görmüyorlar mı?
Evet adım adım yasanan zorlu süreçlerle de olsa Türkiye'de askerî vesayet ve darbe dönemleri her geçen gün daha düsük bir ihtimal haline geliyor. Ancak, bu tehlikenin tamamen ortadan kalktıgını söylemek için henüz çok erken. Öte yandan, Basbug, elbette tutuksuz da yargılanabilir. Ama bu, Basbug'un delil karartma ya da hukuktan kaçmayacagı konusunda bir garantiyi de gerektirir. Emekli Tümgeneral Mustafa Bakıcı, emekli Tuggeneral Levent Ersöz (sonradan teslim oldu), Bedrettin Dalan, Turan Çömez gibi Ergenekon sanıklarının hala yurtdısında kaçak olması eminim ki Basbug'un tutuklu yargılanması konusunda mahkemeyi de etkilemektedir.

11.01.2012
Bülent Kenes / Zaman



Kayıt Tarihi : 11 - 1 - 2012
Bu sayfa 1562 defa ziyaret edilmiştir.